Aydın FİDAN
Köşe Yazarı
Aydın FİDAN
 

Ölüm seni uyandırmadan önce uyan!

İbrâhim bin Edhem, önceleri Belh’te saltanat ve debdebeye düşkün bir hükümdardı. Onu bu düşkünlükten kurtarıp âhiretini de ihyâ edebilmesi için, devrin ârif ve sûfîlerinden zaman zaman kendisine ibretli îkazlar yapılıyordu. Nitekim meşhur rivâyete göre bir gece sarayının damında birtakım acaip gürültüler duymuş, uyuyamayıp merakla seslenmişti: “–Orada ne yapıyorsunuz?” Garip bir cevap verildi: “–Devemizi kaybettik, onu arıyoruz!” İbrâhim bin Edhem (k.s.) kızdı: “–Damda deve aranır mı hiç?” Bu seferki cevap ise pek mânidar ve ibretli idi: “–Ey İbrâhim! Damda deve aranmayacağını biliyorsun da şu yaşadığın dünyevî şatafat ve debdebe içinde ebedî saâdetin aranamayacağını niçin düşünmüyorsun?”      Diğer ibretli îkazlara nazaran bu sözler, İbrâhim bin Edhem’e bir hayli tesir etti. Ancak bir müddet sonra bunu da unuttuğundan hâlinde herhangi bir değişiklik görülmedi.        Günler böylece gelip geçerken İbrâhim bin Edhem, bir gün maiyyetiyle birlikte ceylan avına çıktı. Bir ara maiyyetinden ayrıldı. Pür-dikkat iyi bir av arıyordu ki, kulağına “Uyan!” diye bir ses geldi. Pek aldırmadı. Aynı ses bir daha tekrarlandı, sonra bir daha... Sonra her taraftan benzer sesler duymaya başladı. Sesler: “–Ölüm seni uyandırmadan sen kendin uyan!” diyordu.         İbrâhim bin Edhem  hem şaşırdı hem de korktu. Ancak o sırada karşısına güzel bir ceylan çıktı. Bunun üzerine İbrâhim bin Edhem o nazlı hayvanı avlama heyecanına düştü. Biraz evvel duyduğu sözleri unutup sadağından bir ok çıkardı ve yayına sürdü. Nişan aldı. Tam oku fırlatacaktı ki nazlı ceylan gözlerini İbrâhim bin Edhem’e dikip dile geldi: “–Ey İbrâhim! Rahmân olan Allah, beni avlayasın diye mi seni yarattı?”      İbrâhim bin Edhem baştan ayağa titredi. Gözleri bulut bulut oldu, atından atlayıp secdeye kapandı; tevbe etti. Cenâb-ı Hakk’a yalvardı:      “Ey lutf u keremi sonsuz olan Allâh’ım! Benim hâlime de nazar kıl! Nice zamandır debdebe içinde ömür nefeslerimi zâyî etmişim... Ey Allâh’ım! Lutfunla gönlümü yıka; kalbimde muhabbetinden başka bir şey bırakma!”         Artık İbrâhim bin Edhem, gözlerini bambaşka bir âleme açmış, ilâhî bir iklîmin seyrine dalmıştı. İşte bu seyir, ondaki diğer güzellik anlayışlarını tamamen silivermişti. Böylece her sabah ihtimamla giydiği saltanat elbiseleri ve göğsünü kabartan Belh sultanlığı, artık gönlünde bütün ihtişam ve süsünü, hâsılı bütün ehemmiyetini kaybetti ve gözüne iğreti görünmeye başladı.         Bu hâlet içinde gözleri tevbe yaşlarıyla nemli, yüreği nedâmet ateşleriyle yanık olan İbrâhim bin Edhem (k.s.), sahrâlara doğru yola koyuldu. Hayli yürümüştü ki, bir çobana rastladı. Derhal yanına vardı ve kendi kıyafetlerine karşılık onun abasını alıp üstüne geçirdi. O anda gönlünde büyük bir rahatlık hissetti. Çoban ise bu hâl karşısında şaşkına dönmüştü. İçinden: «Pâhişâhımız herhâlde aklını yitirmiş olmalı...” diyordu. Oysa İbrâhim bin Edhem  aklını yitirmemiş, bilâkis aklı başına gelmişti. O, ceylan avına çıkmış, ancak Allah Teâlâ onu bir ceylan ile uyandırmıştı...        Dünyâ ile âhiretten birini tercih etme söz konusu olduğunda âhireti seçenler, ebediyyet sultânı olarak sonsuz mükâfatlara nâil olurlar. Ancak dünyâyı seçenler, bu âlemde zâhiren sultan da olsalar, hakîkatte ebedî âlemin, ellerine hiçbir şey geçmeyecek olan dilencileri hükmündedirler.
Ekleme Tarihi: 19 Eylül 2022 - Pazartesi

Ölüm seni uyandırmadan önce uyan!

İbrâhim bin Edhem, önceleri Belh’te saltanat ve debdebeye düşkün bir hükümdardı. Onu bu düşkünlükten kurtarıp âhiretini de ihyâ edebilmesi için, devrin ârif ve sûfîlerinden zaman zaman kendisine ibretli îkazlar yapılıyordu. Nitekim meşhur rivâyete göre bir gece sarayının damında birtakım acaip gürültüler duymuş, uyuyamayıp merakla seslenmişti:

“–Orada ne yapıyorsunuz?” Garip bir cevap verildi:

“–Devemizi kaybettik, onu arıyoruz!” İbrâhim bin Edhem (k.s.) kızdı:

“–Damda deve aranır mı hiç?” Bu seferki cevap ise pek mânidar ve ibretli idi:

“–Ey İbrâhim! Damda deve aranmayacağını biliyorsun da şu yaşadığın dünyevî şatafat ve debdebe içinde ebedî saâdetin aranamayacağını niçin düşünmüyorsun?”

     Diğer ibretli îkazlara nazaran bu sözler, İbrâhim bin Edhem’e bir hayli tesir etti. Ancak bir müddet sonra bunu da unuttuğundan hâlinde herhangi bir değişiklik görülmedi.

       Günler böylece gelip geçerken İbrâhim bin Edhem, bir gün maiyyetiyle birlikte ceylan avına çıktı. Bir ara maiyyetinden ayrıldı. Pür-dikkat iyi bir av arıyordu ki, kulağına “Uyan!” diye bir ses geldi. Pek aldırmadı. Aynı ses bir daha tekrarlandı, sonra bir daha... Sonra her taraftan benzer sesler duymaya başladı. Sesler:

“–Ölüm seni uyandırmadan sen kendin uyan!” diyordu.

        İbrâhim bin Edhem  hem şaşırdı hem de korktu. Ancak o sırada karşısına güzel bir ceylan çıktı. Bunun üzerine İbrâhim bin Edhem o nazlı hayvanı avlama heyecanına düştü. Biraz evvel duyduğu sözleri unutup sadağından bir ok çıkardı ve yayına sürdü. Nişan aldı. Tam oku fırlatacaktı ki nazlı ceylan gözlerini İbrâhim bin Edhem’e dikip dile geldi:

“–Ey İbrâhim! Rahmân olan Allah, beni avlayasın diye mi seni yarattı?”

     İbrâhim bin Edhem baştan ayağa titredi. Gözleri bulut bulut oldu, atından atlayıp secdeye kapandı; tevbe etti. Cenâb-ı Hakk’a yalvardı:

     “Ey lutf u keremi sonsuz olan Allâh’ım! Benim hâlime de nazar kıl! Nice zamandır debdebe içinde ömür nefeslerimi zâyî etmişim... Ey Allâh’ım! Lutfunla gönlümü yıka; kalbimde muhabbetinden başka bir şey bırakma!”

        Artık İbrâhim bin Edhem, gözlerini bambaşka bir âleme açmış, ilâhî bir iklîmin seyrine dalmıştı. İşte bu seyir, ondaki diğer güzellik anlayışlarını tamamen silivermişti. Böylece her sabah ihtimamla giydiği saltanat elbiseleri ve göğsünü kabartan Belh sultanlığı, artık gönlünde bütün ihtişam ve süsünü, hâsılı bütün ehemmiyetini kaybetti ve gözüne iğreti görünmeye başladı.

        Bu hâlet içinde gözleri tevbe yaşlarıyla nemli, yüreği nedâmet ateşleriyle yanık olan İbrâhim bin Edhem (k.s.), sahrâlara doğru yola koyuldu. Hayli yürümüştü ki, bir çobana rastladı. Derhal yanına vardı ve kendi kıyafetlerine karşılık onun abasını alıp üstüne geçirdi. O anda gönlünde büyük bir rahatlık hissetti. Çoban ise bu hâl karşısında şaşkına dönmüştü. İçinden: «Pâhişâhımız herhâlde aklını yitirmiş olmalı...” diyordu. Oysa İbrâhim bin Edhem  aklını yitirmemiş, bilâkis aklı başına gelmişti. O, ceylan avına çıkmış, ancak Allah Teâlâ onu bir ceylan ile uyandırmıştı...

       Dünyâ ile âhiretten birini tercih etme söz konusu olduğunda âhireti seçenler, ebediyyet sultânı olarak sonsuz mükâfatlara nâil olurlar. Ancak dünyâyı seçenler, bu âlemde zâhiren sultan da olsalar, hakîkatte ebedî âlemin, ellerine hiçbir şey geçmeyecek olan dilencileri hükmündedirler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karacabeyhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri Bonusverensiteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri