Ahmet TAŞTAN
Köşe Yazarı
Ahmet TAŞTAN
 

UNUTURSAK, TARİH DE BİZİ …

Yılların edebiyat öğretmeniydi ve iki gün sonra 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi programı yapması gerekiyordu. Bunca zamandır, çalıştığı okullarda, manevi değerlere öncülük etmiş her olayı an(la)maya yönelik programlar icra ediyordu. Salgın döneminin herşeyi yalnızlaştırdığı ve dönüştürdüğü bir zamanda okulun Çok Amaçlı Salonunda sosyal mesafeli icra edilmesi planlanmış programın akışını düzenliyordu o gece. Geçen seneki çalışmaları gözden geçirdi hard diskten. Onlardan bazılarını kullanacaktı ama sürenin kısıtlı olması da birtakım değişiklikleri gerekli kılıyordu. “Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi, En kesîf orduların, yükleniyor dördü beşi” dizeleriyle başlayan şiir, masmavi gökyüzüne yazılmış “Çanakkale 1915” ifadesinin, gün batımına dönüşerek alevler içinde savrulduğu videoyu giriş sunusu olarak kaydetmişti. Programlar için hazırlamış olduğu bu sunuları anlamlı bir mantıkla dizmeyi prensip haline getirmişti edebiyat öğretmeni. Böylece programın kaç dakika sürebileceğini biliyordu. Giriş sunusu bittikten sonra; anaların dualarıyla köyünden ayrılıp Çanakkale siperlerinde saf tutan, hücuum emrine itaat ederek saldıran ve şehid olup cennetlere kavuşan askerlerin görüntüsü eşliğinde söylenmiş Çanakkale Türküsünü dinleyeceklerdi. İşte tam bu sırada, açılış konuşması yapmak üzere spot ışıklarının aydınlattığı sahneye çıktı edebiyat Öğretmeni: “Bugün 18 Mart, Çanakkale Deniz Zaferi'nin kazanıldığı gündür. Atalarımızın kazandığı zaferleri yâd etmek bizler için tarihi bir vazife ve minnet borcumuzdur. Mazisini bilmeyenler, geleceğine güvenle yürüyemezler. Tarihte neler yaptıklarını bilmeyen milletler, neler yapacakları konusunda da emin olamazlar. Çağlar boyunca bütün milletler katında bu, evrensel bir prensip olarak kabul görmüştür. Bu sebeple biz de bugün kısa da olsa anlamaya yönelik anma programları yaparak saygımızı göstermiş oluyoruz, dedi. Çok uzatabilecek bir vakit yoktu. Kendisinin bir dediğini iki etmeyen, “yarın okursun” diye ismini gönderdiği şiiri seslendirmesi için öğrencisini davet etti. “Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. dizeleri, izleyenlerin gönlüne ılık bir neşve saçıyordu. Şiir bitmiş, ışıklar sönmüştü saygı ile sahneden ayrılan öğrencinin ardından “Kınalı Kuzular” isimli belgeselden hazırlanmış kısa bir video karanlık salonu aydınlattı. İngiliz başbakanı Churchill'in, Çanakkale Boğazı'na gelişlerini ekselanslarına bildirirken gelecek nesillere de anlamsız bir açıklama yapmış ve bu çorak kayalıklardan geçerek Halifenin kalbine hançeri batırmalarının “an” meselesi olduğunu beyan ediyordu. Program hiç aksamadan devam ediyor, sessiz bir heyecan salondakileri sarıp sarmalıyordu. O anda koro yüksek sesle “Çanakkale” diye haykırmıştı. Gece yarısı kendisine bildirilen şiiri okuyacak delikanlı, Çanakkale'nin ne olduğunu açıklarcasına “Zaferlerin son abidesi” diye bağırmış, ardından koro tekrar “Çanakkale” deyince elinde mikrofon olan genç, “Türk'ün gürleyen sesi” diye karşılık vermişti. Bu diyalog, “Çanakkale” “Düşmana çekilen set” “Çanakkale” “En görkemli şahadet” dizeleriyle son buldu… O muhteşem program Çanakkale Şehitlerine isimli şiirle taçlandırılmazsa eksik kalırdı. Yiğit ve gür bir ses tarafından savaş sahnelerini en canlı biçimde anlattığı satırların ardından “Bir hilal uğruna ne güneşler batıyor” diye bahsedilen ve Bedir Ashabı kadar kıymetli olduğu vurgulanan şehitlerin mezar taşı olarak Kabe'nin düşünülmesi çoşkuyu artırdı. O şehitleri peygamberin kollarını açarak beklediğinin anlatıldığı satırlar Mehmet Akif'in kaleminden gönüllere damlamıştı. Son olarak “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin, çünkü onlar diridirler” hakikatinin ilahi kelam olarak terennümü ile 106 yıl önceki destanın şahitlerine gönderim yapılmış. Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı, 57. Alay ve daha niceleri... Unutmayacağımız altın destanlarımızdır. Edebiyat öğretmeni vazifesini yapmanın rahatlığı ile salondakilere "Şühedânın ruhu için, El Fatihâ" deyip programı bitirdiğinde teneffüs zili çalıyordu.
Ekleme Tarihi: 23 Mart 2021 - Salı

UNUTURSAK, TARİH DE BİZİ …

Yılların edebiyat öğretmeniydi ve iki gün sonra 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi programı yapması gerekiyordu. Bunca zamandır, çalıştığı okullarda, manevi değerlere öncülük etmiş her olayı an(la)maya yönelik programlar icra ediyordu.
Salgın döneminin herşeyi yalnızlaştırdığı ve dönüştürdüğü bir zamanda okulun Çok Amaçlı Salonunda sosyal mesafeli icra edilmesi planlanmış programın akışını düzenliyordu o gece.
Geçen seneki çalışmaları gözden geçirdi hard diskten. Onlardan bazılarını kullanacaktı ama sürenin kısıtlı olması da birtakım değişiklikleri gerekli kılıyordu.
“Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi,
En kesîf orduların, yükleniyor dördü beşi”
dizeleriyle başlayan şiir, masmavi gökyüzüne yazılmış “Çanakkale 1915” ifadesinin, gün batımına dönüşerek alevler içinde savrulduğu videoyu giriş sunusu olarak kaydetmişti.
Programlar için hazırlamış olduğu bu sunuları anlamlı bir mantıkla dizmeyi prensip haline getirmişti edebiyat öğretmeni. Böylece programın kaç dakika sürebileceğini biliyordu. Giriş sunusu bittikten sonra; anaların dualarıyla köyünden ayrılıp Çanakkale siperlerinde saf tutan, hücuum emrine itaat ederek saldıran ve şehid olup cennetlere kavuşan askerlerin görüntüsü eşliğinde söylenmiş Çanakkale Türküsünü dinleyeceklerdi.
İşte tam bu sırada, açılış konuşması yapmak üzere spot ışıklarının aydınlattığı sahneye çıktı edebiyat Öğretmeni: “Bugün 18 Mart, Çanakkale Deniz Zaferi'nin kazanıldığı gündür. Atalarımızın kazandığı zaferleri yâd etmek bizler için tarihi bir vazife ve minnet borcumuzdur. Mazisini bilmeyenler, geleceğine güvenle yürüyemezler. Tarihte neler yaptıklarını bilmeyen milletler, neler yapacakları konusunda da emin olamazlar. Çağlar boyunca bütün milletler katında bu, evrensel bir prensip olarak kabul görmüştür. Bu sebeple biz de bugün kısa da olsa anlamaya yönelik anma programları yaparak saygımızı göstermiş oluyoruz, dedi.
Çok uzatabilecek bir vakit yoktu. Kendisinin bir dediğini iki etmeyen, “yarın okursun” diye ismini gönderdiği şiiri seslendirmesi için öğrencisini davet etti.
“Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
dizeleri, izleyenlerin gönlüne ılık bir neşve saçıyordu. Şiir bitmiş, ışıklar sönmüştü saygı ile sahneden ayrılan öğrencinin ardından “Kınalı Kuzular” isimli belgeselden hazırlanmış kısa bir video karanlık salonu aydınlattı. İngiliz başbakanı Churchill'in, Çanakkale Boğazı'na gelişlerini ekselanslarına bildirirken gelecek nesillere de anlamsız bir açıklama yapmış ve bu çorak kayalıklardan geçerek Halifenin kalbine hançeri batırmalarının “an” meselesi olduğunu beyan ediyordu.
Program hiç aksamadan devam ediyor, sessiz bir heyecan salondakileri sarıp sarmalıyordu. O anda koro yüksek sesle “Çanakkale” diye haykırmıştı. Gece yarısı kendisine bildirilen şiiri okuyacak delikanlı, Çanakkale'nin ne olduğunu açıklarcasına “Zaferlerin son abidesi” diye bağırmış, ardından koro tekrar “Çanakkale” deyince elinde mikrofon olan genç, “Türk'ün gürleyen sesi” diye karşılık vermişti. Bu diyalog,
“Çanakkale”
“Düşmana çekilen set”
“Çanakkale”
“En görkemli şahadet” dizeleriyle son buldu…
O muhteşem program Çanakkale Şehitlerine isimli şiirle taçlandırılmazsa eksik kalırdı. Yiğit ve gür bir ses tarafından savaş sahnelerini en canlı biçimde anlattığı satırların ardından “Bir hilal uğruna ne güneşler batıyor” diye bahsedilen ve Bedir Ashabı kadar kıymetli olduğu vurgulanan şehitlerin mezar taşı olarak Kabe'nin düşünülmesi çoşkuyu artırdı. O şehitleri peygamberin kollarını açarak beklediğinin anlatıldığı satırlar Mehmet Akif'in kaleminden gönüllere damlamıştı.
Son olarak “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin, çünkü onlar diridirler” hakikatinin ilahi kelam olarak terennümü ile 106 yıl önceki destanın şahitlerine gönderim yapılmış. Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı, 57. Alay ve daha niceleri... Unutmayacağımız altın destanlarımızdır.
Edebiyat öğretmeni vazifesini yapmanın rahatlığı ile salondakilere "Şühedânın ruhu için, El Fatihâ" deyip programı bitirdiğinde teneffüs zili çalıyordu.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karacabeyhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri Bonusverensiteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri