Balkonda oturmuş, masamın bir kenarında radyom açık, çayımı yudumlayıp, diğer taraftan yeni aldığım sigara paketini açmaya çalışıyorum ki...
Tesadüf bu ya, dinlememeye özen, gayret gösterdiğim uzun bir sürede dinlemediğim, dinlediğimde de gerçekten beni fenalaştıran, içimde fırtınalar koparan, yaşanmışlığı güzel ama bir o kadarda acı tanısı teşhisi konduran, nefes alırken bile yutkunmakta zorluk çektirip, benim gibi deli dolu birini bile hayattan koparacak, kendi içersine kapatıp içtiren o şarkı denk geldi.
Kapatamadım yani dinledim...
Vaktiyle biraz dışarı çıkıp şöyle biraz başı boş gezersem geçer dediğim, ancak sokak ortasında ağlatan zamanlarımda dinlerdim bu şarkıyı...
Gerçekten bu yazımı kim okur, kim ciddiye alır veya kim dalga geçer bilmiyorum, fakat umrumda da değil, çünkü beni de birçok insan gibi fazlaca üzdüler. Hem de öyle bir üzdüler ki, o an konuşamamıştım, aslında konuşmaya çalıştım az bir sessizlikten sonra, ama sesim korkularımın getirdiği titreklik ile bir anda kekemeye dönüşüp, saf cılız eksik ve ezik kalmıştı, ben bile anlayamamıştım ağzımdan çıkanları..
İnanın benim için anısı çok yüksek olan bir şarkı bu, herkese gülümser, kıytı bir köşe buluncada beni hüngür hüngür ağlatıp ardı arkasına dört sığara yaktıran bir şarkıdan bahsediyorum...
Aslında kaçtığıma bakmayın, en sevdiğim şarkıdır, belki eskiye götürdü, içimi yine cız etti, dağıttı, dağladı da hatta birkaç ta tokat attı ancak, eskiden döver devamında acile gönderirdi..
Ama ne yalan söyleyeyim içime işlemiş meğer, hep son deyip hiçbir zaman son olmayan galiba hiçbir zaman da olmayacak bir şarkı bu şarkı..
Mevlam kimseyi bu şarkıyı tekrar tekrar dinletecek kadar çaresiz duruma düşürmesin..
Ya işte görüyorsunuz bana verilen şu güzel gazete köşemde, ne yazmam gerekiyordu, ben ne yazdım..
Ağlamaya geldim sanırım bu kez...