Enes ZİYA
Köşe Yazarı
Enes ZİYA
 

Ümitsizlik hastalığı

Allah Teala insanı hata işlemeye müsait bir varlık olarak yaratmıştır. Bu hatasını telafi için de tövbe kapısını açmıştır. İnsan bin defa da hata işlese bu tövbe kapısı ona kapanmaz. İbadet ederken de aşırıya kaçmak değil emrolunanı yapmak önemlidir. Özellikle farz olan ibadetleri yapmaya gayret göstermeli ve imkan ölçüsünde de nafileleri yapmalıyız. İbadette aşırı hırs insanı ümitsizliğe götüren etkenlerden birisidir. Sâlih amellerde ve ibâdetlerde bir türlü istediği gibi başarılı olamayan ve bu vazifelerini yerine getiremeyen insan, karşılaşacağı kabir ve cehennem azabından korkar. Ümitsizliğe düşer. Tembellik, çevrenin olumsuz tesirleri gibi pek çok sebepten dolayı nefsine mağlup olup kulluk vazifelerini yerine getiremeyen, sefahet bataklığı içinde çırpınan insanların çoğu ümitsizliğe kapılır. Bu hastalık neticede insanı küfre ve inkâra kadar götürebilir. İçinde bulunduğu hâlden çıkmakta iyice ümitsizleşen bir insan şüphe ve vesveselere çabuk mağlup olur. Bu tür insanlar, dînî meselelerin zıddına veya imânî ve itikâdî meseleleri inkâr etmeye sevkeden en zayıf ve küçük iddialara çok büyük ve kuvvetli deliller imiş gibi yapışmak ister. Bu hâl ilerlerse "isyan bayrağını" çeker ve İslâmiyet'in dairesinden çıkar. Şeytanın ordusuna katılır. Meselâ; namaz kılmakta zorlanan bir insanın nefsi, namazın farz olmamasını arzu eder. Şeytan kılığındaki insan ona namazın farz olmadığı vesvesesini verirse, nefsi hemen bu çürük iddiaya yapışmak ister ve şayet bu tuzağa düşerse imanını kaybeder. İşte "ümitsizlik hastalığı"nın vahim neticesi. Şu âyet ümitsizlik hastalığına kapılan ve amellerde muvaffak olamayanların ilacı ve nûru: "De ki: 'Ey nefisleri aleyhinde (günah işlemekle) ömürlerini israf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar.' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına merhamet eden) ancak O'dur." (Zümer, 39/53) Kalbe "samed aynası" deniliyor. Samed, yâni her şeyin kendisine muhtaç olduğu, ihtiyaçtan münezzeh Allah... Ve bu kalbin tatmini için yegâne reçete: "Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur (Allah'ı anmakla sükûnet bulur). (R13/a'd, 28) Mideye ve ona gönderilen gıdaya, görmeye ve onu temin eden ziyaya, akla ve onu tatmin eden mânâya, kısacası maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan bu âciz ve fakir beşerin, o ummanlardan daha geniş kalbini, ancak bütün mahlûkatın hâlikı ve mâliki olan Allah'ı zikir, yâni o'nu yâd etme, o'nu hatırlama tatmin edebilir. O halde insan, o'ndan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, o'ndan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. Bunlar ise şeref ve kıymet itibarıyla kalpten çok aşağı olan şeyler. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır. Kâinatın meyvesi ve cennetin yolcusu olan insanı, bu fâni dünyanın basit işleri tatmin edemiyor. Gerçekten de dünyada rahat yoktur. Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir. İmtihanda rahat olmaz. İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır. Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz; onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır. Havası daima sakin değildir; şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır. Onu da hep aydınlık göremezsiniz; karanlığı, gölgesi, bulutu vardır. Onda da mahsuller bir cinsten değil; çiçeği, meyvesi, dikeni vardır. Sahası da engebesiz değildir; dağı, uçurumu, deresi vardır. Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız. Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi. Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek. Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır. Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar. Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur.
Ekleme Tarihi: 27 Aralık 2019 - Cuma

Ümitsizlik hastalığı

Allah Teala insanı hata işlemeye müsait bir varlık olarak yaratmıştır. Bu hatasını telafi için de tövbe kapısını açmıştır. İnsan bin defa da hata işlese bu tövbe kapısı ona kapanmaz.

İbadet ederken de aşırıya kaçmak değil emrolunanı yapmak önemlidir. Özellikle farz olan ibadetleri yapmaya gayret göstermeli ve imkan ölçüsünde de nafileleri yapmalıyız. İbadette aşırı hırs insanı ümitsizliğe götüren etkenlerden birisidir.

Sâlih amellerde ve ibâdetlerde bir türlü istediği gibi başarılı olamayan ve bu vazifelerini yerine getiremeyen insan, karşılaşacağı kabir ve cehennem azabından korkar. Ümitsizliğe düşer. Tembellik, çevrenin olumsuz tesirleri gibi pek çok sebepten dolayı nefsine mağlup olup kulluk vazifelerini yerine getiremeyen, sefahet bataklığı içinde çırpınan insanların çoğu ümitsizliğe kapılır. Bu hastalık neticede insanı küfre ve inkâra kadar götürebilir.

İçinde bulunduğu hâlden çıkmakta iyice ümitsizleşen bir insan şüphe ve vesveselere çabuk mağlup olur. Bu tür insanlar, dînî meselelerin zıddına veya imânî ve itikâdî meseleleri inkâr etmeye sevkeden en zayıf ve küçük iddialara çok büyük ve kuvvetli deliller imiş gibi yapışmak ister. Bu hâl ilerlerse "isyan bayrağını" çeker ve İslâmiyet'in dairesinden çıkar. Şeytanın ordusuna katılır. Meselâ; namaz kılmakta zorlanan bir insanın nefsi, namazın farz olmamasını arzu eder. Şeytan kılığındaki insan ona namazın farz olmadığı vesvesesini verirse, nefsi hemen bu çürük iddiaya yapışmak ister ve şayet bu tuzağa düşerse imanını kaybeder. İşte "ümitsizlik hastalığı"nın vahim neticesi.

Şu âyet ümitsizlik hastalığına kapılan ve amellerde muvaffak olamayanların ilacı ve nûru:

"De ki: 'Ey nefisleri aleyhinde (günah işlemekle) ömürlerini israf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar.' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına merhamet eden) ancak O'dur." (Zümer, 39/53)

Kalbe "samed aynası" deniliyor. Samed, yâni her şeyin kendisine muhtaç olduğu, ihtiyaçtan münezzeh Allah...

Ve bu kalbin tatmini için yegâne reçete:

"Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur (Allah'ı anmakla sükûnet bulur). (R13/a'd, 28)

Mideye ve ona gönderilen gıdaya, görmeye ve onu temin eden ziyaya, akla ve onu tatmin eden mânâya, kısacası maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan bu âciz ve fakir beşerin, o ummanlardan daha geniş kalbini, ancak bütün mahlûkatın hâlikı ve mâliki olan Allah'ı zikir, yâni o'nu yâd etme, o'nu hatırlama tatmin edebilir. O halde insan, o'ndan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, o'ndan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. Bunlar ise şeref ve kıymet itibarıyla kalpten çok aşağı olan şeyler. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır.

Kâinatın meyvesi ve cennetin yolcusu olan insanı, bu fâni dünyanın basit işleri tatmin edemiyor.

Gerçekten de dünyada rahat yoktur. Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir. İmtihanda rahat olmaz. İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır.

Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz; onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır. Havası daima sakin değildir; şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır. Onu da hep aydınlık göremezsiniz; karanlığı, gölgesi, bulutu vardır. Onda da mahsuller bir cinsten değil; çiçeği, meyvesi, dikeni vardır. Sahası da engebesiz değildir; dağı, uçurumu, deresi vardır.

Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız.

Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi. Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek. Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır. Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar. Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karacabeyhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri Bonusverensiteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri