İçinde bulunduğumuz çağın şartlarında gözlerimizi haramdan korumak çok zor. Ekranlar artık her yerde ve istemediğimiz şeylere daha çok mâruz kalabiliyoruz. Bu şartlar altında gözlerimizin nûrunu nasıl muhafaza edebiliriz, gözün takvâsını nasıl kazanabiliriz?
Bu âhir zamanda bilhassa gözümüze ve gönlümüze çok dikkat etmeliyiz. Hakîkaten, nefsânî vitrinler ve şeytânî ekranlar her yanı sarmış durumda. Bazı cadde ve sokakların, internetin yanlış adreslerinin ve televizyonun menfî programlarının manzaraları, âdeta ruhlara zehir saçıyor. Göz görüyor; lâkin onun gaflet ve kasvetinin cefâsını kalp çekiyor.
Bir bardaktaki saf ve berrak suya bir damla necâset düşse, o suyun bütün lezzeti kaçar, sâfiyeti bozulur. Bunun gibi gözü haram görüntülerden korumak, kalbî hayatın sıhhati için son derece mühimdir.
Fussilet sûresinde Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Nihayet oraya (Cehennemʼe) geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şâhitlik edecektir.
Onlar derilerine;
«‒Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?» derler. Derileri de der ki;
«‒Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu.» İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.
Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allâh’ın bilmediğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 20-22)
Hayâ ve edep âbidesi olan Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-:
“Gözü haramdan korumak, ne güzel şehvet perdesidir.” buyurur ve bu hususta da insanları irşâda çalışırdı.
Nitekim Enes -radıyallâhu anh-, kendi rivâyetine göre; bir gün Hazret-i Osman’a giderken yolda bir kadın görür. Kadının güzelliği aklına takılır. Bu düşünce ile Hazret-i Osman’ın yanına girer. Onu gören Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-:
“–Ey Enes! Gözlerinde zinâ izleri olduğu hâlde buraya giriyorsun.” der.
Bu söz karşısında neye uğradığını şaşıran Enes -radıyallâhu anh-, hem hayret hem de mahcûbiyet hisleri içinde:
“–Allâh’ın Rasûlü’nden sonra da mı vahiy geliyor?” diye sorar.
Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- ise:
“–Hayır, bu bir basîret ve doğru bir firâsettir.” cevâbını verir.